Bizimle iletişime geçin

Perspektif

Bizler Yanlış Yapıyoruz!

Bir siyasal hareket dar örgüt niteliğinde kalarak siyasi görevlerini başaramaz. Bu görevlerin başarılması gerçek zeminde bir siyasal hareket niteliğinde ortaya koyacağı rolle mümkündür.

Resim: Diego Rivera – Moskova

Merak uyandırmadan peşinen belirtelim ki, “bizler yanlış yapıyoruz” derken, dar anlamda kendimizi değil, kendimiz de dahil bütün devrimci hareketi kast ediyoruz. Devrimci hareket adına konuşma tasarrufuna sahip değiliz, ancak demokratik hak olan eleştiri hakkımızı kullanma adına ve kuşkusuz ki, duyduğumuz sorumluluk adına konuşabiliriz…

Nerede veya nelerde yanlış yapıyoruz sorusu, oldukça ayrıntıya serpilebilecek kapsamlı, uzun ve geniş bir yanıt bulur. Birçok konuda yapılan küçük-büyük bir dizi hatadan, eksiklikten, yetersizlikten, zayıflık ve zaaftan söz etmek tamamen mümkün. Bütün bunları masaya yatırmak, şüphesiz ki temel bir ihtiyaç ve gerekliliktir. Ne ki bu, uzun bir muhasebe konusu olup, mevcut makalemizin kapsamını aşar. Bu nedenle, önemli olduğunu düşünerek yazımıza konu edeceğimiz birkaç yanlış üzerinde durmayı yeterli göreceğiz…

Yaklaşım ve bakış açımızda bir yanlış anlaşılmaya vesile olmamak için altını çizerek dikkat çekelim ki, iç sorunlar bandında yaşanan hata ve yanlışlara karşı yürütülen doğru-yanlış mücadelesini, yani amiyane değimle ideolojik mücadele ve iki çizgi mücadelesini kesinlikle yadsımıyor, bilakis buna yaşamsal önem atfediyoruz. Dolayısıyla bilincimiz, mücadelenin siyasi-teorik-ideolojik olmak üzere üç temel kategoriden oluştuğunu unutmuyor, yadsımıyoruz. Fakat bunda, mücadele odağının hangi halka esasına göre biçimlenip, hangi mücadele alanını öncelemesi gerektiği konusunda bir ayrım yapmanın ihtiyaç olduğunu düşünüyoruz…

İdeolojik mücadele ve yanlışlar

Bu bağlamda, sıklıkla ve ekseri olarak yaptığımız hatalardan birinin, siyasi ve teorik mücadeleyi zayıflatırcasına ideolojik mücadeleye ağırlık ve öncelik verme hatası olarak tarif edebiliriz. Ve kanaatimizce, bu hatayı yalnızca belli şartlara özgü değil, genel yaklaşım olarak sergiliyoruz. Yazınsal çalışmalar alanında çıkarılan dergi, gazete gibi mücadele veya örgütlenme araçlarına baktığımızda, diğer devrimci harekete dönük eleştiri tutumu öne çıkarak göze batmaktadır. Daha da ilginci, devrimci hareket safları ve tabanının bu polemik ve eleştirilere daha hevesli, duyarlı-meraklı olup, ilgi gösteriyor olmasıdır. Elbette bu eleştiri ve polemikler, çizgi ve anlayış sorunlarında yürütülmek kaydıyla yadsınamaz önemdedir ve kesinlikle gereklidir. Ancak bunların abartılması ya da siyasi mücadele alanının önüne çıkarılması bir hatadır. Hatanın bir boyutu da politik enerjinin siyasi mücadeleden alınıp ideolojik mücadeleye aktarılmasıyla alan kaymasını düşmesidir. Yani, alan kayması neticesinde siyasi mücadele gücünün bölünerek azaltılmasıdır…

İdeolojik mücadelenin makas değiştirip anlayış ve çizgi tartışması dışına taşırılarak, teşhir ve karalama eksenine oturtulması ise büsbütün hatadır ve üstelik yöntem ve üsluplar tahripkardır. Örneğin, herhangi bir demokratik, devrimci, sosyalist kurum ve kadro ya da aktivistlerine karşı, makul ve uygun mekanizmalar üzerinden yürütülen doğru-devrimci eleştiri tarzı yerine, teşhir, protesto ve linç kampanyaları yürütülebilmektedir. Bunun gibi, kimi demokratik kazanım ve temsiliyetler doğrudan teşhir, karalama ve yıpratma saldırılarıyla hedef tahtasına oturtulmakta, aymazca hasımlıklar yürütülmektedir…

Oysa, demokratik-devrimci nitelik taşıyan kazanımlar, mevziler, çalışmalar işçi sınıfı ve halklarımızın, dolayısıyla devrimci hareket ve devrimin yararınadır, onun değeridirler. Bu durumda, her devrimci hareket veya devrimcinin doğru orantılı olarak bu kazanım, mevzi, kurum ve çalışmaları desteklemesi, geliştirerek ilerletmesi devrimci tutum olarak lazım gelir. Ancak garip biçimde bu tavır ve sorumluluğun tam tersi bir tutum ve anlayışla hareket edilmektedir. İşte yapılan hataların biri burada açığa çıkar. Maalesef ki bu hata devrime hizmet etmez…

Aynı zemindeki hatanın devamı olarak yaşanan ikinci hata ise, şurada açığa çıkmaktadır; mücadele ile siyaset yapma konusu genellikle karıştırılmakta, bunun sonucu olarak da siyasette de mücadelede de hatalar yapılıp zayıflıklar büyütülmektedir.

Mücadele ve siyaset; ilişkisi, ayrışım noktaları

Siyaset ile mücadele gibi argümanlar arasında hem birlik ve hem de ayrılık vardır. Belli açılarda ayrışır, belli açılarda birleşirler. Tabi ki, siyaset mücadeleyi, mücadele de siyaseti barındırır, koşullar ve içerir. Ama her şeye karşın ikisini birebir aynı şey olarak mutlaklaştıramaz, toptancı yaklaşıma hapsedemeyiz. Bu anlamda ikisi arasında kategorik bir ayrışım yapmak sanırız yanlış olmaz. Daha doğrusu mücadeleye ve siyasete yüklediğimiz anlamlara göre veya bu ikisini yorumlama biçimimize bağlı olarak aralarında kategorik bir ayrışım yapabilir, yapmayı öngörmekteyiz. Bunun için de önce, mücadele ve siyaset kavramlarını tanımlayarak açıklamak gerekir ki, ikisi arasındaki fark ve ayrışım ancak böyle anlaşılabilir.

Anladığımız ya da anlam yüklediğimiz manada olmak kaydıyla, mücadele; daha çok hasmı yenmeye dönük değişik biçim ve tonlarda bir güç kullanma eylemi veya bu eylemin geçerli olduğu süreçtir. Karşıtlar vardır ve bunlar birbirini alt etmek için gerekli olan araç ve yöntemleri kullanarak, karşıtına üstünlük sağlama amacıyla bütüncül bir davranışta bulunur, bu eylem içinde olurlar. Mücadelede işin özü, esasta pratik eyleme, eylemle üstünlük kurup hasmı yenmeye dayanan bir mantalitede karşılık bulur. Mücadelenin mantalitesi, hasmı kazanmak değil, yenmektir; hasmı zorlayarak, zayıflatarak ve hatta yok ederek ona üstünlük kurma ya da ona egemen olma hedefi esas yönelim olarak net biçimde vardır. Mücadelenin amacı karşıtını değişik şartlar ve biçimlerde yenerek onu etkisizleştirmek ya da yok etmektir. Mücadelenin doğası, esas olarak baskıya, zora ve güce dayanır. Dolayısıyla, yıkıcı, tahripkâr ve vahşidir. İşin özeti, mücadele hasmı yenmek içindir, yenmenin aracı ve biçimidir. Onda, hasmı kazanma, kazanma amacıyla değiştirme, ikna ederek dönüştürme ve birleşme hedefi yoktur. Bu mizacına uygun olarak, mücadelenin araçları, yöntemleri, tarzı, tavrı ve pratiği en üstün veya en kaba unsurlarla biçimlenir. İdeolojik mücadelenin tamamen dışında biçimlenir.

İdeolojik mücadelede fiili tutum ve duruma tekabül eden biçimler olarak, alt etmek, koparıp atmak, yenip mahkûm etmek, baskıyla tahakküm altına almak, zor kullanmak gibi metotlar olmaz. İdeolojik mücadelenin siyasi mücadeleden ayrıştığı yer de esasta budur; baskı, zor ve gücün kullanılmaması, alt etme, ezme ve egemenlik altına almanın güdülmemesidir. Ve bütün bu sebeplerledir ki, dostlar, devrimciler ve yoldaşlar arasında mücadele olmaz. Demokratik şartlar ve mekanizmalar içinde yarışmak ve eğiterek değiştirip dönüştürme esasına dayanan birleşme amacı vardır…

Aynı anlamda, siyaset ise, daha geniş yelpazede biçimlenir ve sadece mücadeleyi kapsamaz. Mücadele biçimi ve doğasının dışında daha zengin etkileme unsurlarını ihtiva eder siyaset. Ve siyaset, her şart ve durumda pratik zora, baskıya ve güce dayanmaz. Dolayısıyla araç, yöntem ve biçimleri de farklı içerikler edinir. Baskı ve zoru içerdiği gibi, barışçıl biçimleri de içerir. Ajitasyon-propaganda, söz ve demokratik biçimler siyasetin belirgin araçları olarak değer taşır. Yani, şartlara bağlı olarak siyaset baskı, zor ve güç zeminine de yansır, yine şartlara bağlı olarak tamamen bunlar dışında barışçıl biçimler de alır. Mücadele siyaseti kapsasa da siyasetin belli bir niteliğini, yani zor, baskı ve güç biçimini kapsar esasta. Ama siyaset mücadeleyi kapsadığı gibi, mücadele dışında diğer barışçıl biçimleri; sözlü-yazılı ajitasyon-propaganda, siyasal teşhir, demokratik metotlar gibi oldukça farklı biçimleri kapsar. Kısacası, mücadele siyaset içinde bir biçimi temsil ve ifade eder ama siyaset mücadeleyle birlikte daha geniş bir fonksiyon alanını temsil-ifade eder. Siyasetin silahlarla yürütülmesi söz konusu olmakla birlikte, sözle yürütülmesi de söz konusudur. Daha doğrusu, siyasette söz ve barışçıl biçimler etkin biçimde yer alırken, mücadelede daha çok pratik tutum ve fiili davranış, eylem biçimi öne çıkar.

Bütün bunlar temelinde, siyasetin muhtevasına uygun olarak kullanılması, buna karşın mücadelenin de geçerli olduğu alan ve zeminde kullanılması, bu bağlamda karıştırılmamaları açık bir gereksinim ve ihtiyaçtır. Şimdi yapılan hatanın ne olduğunu veya siyasetle mücadelenin karıştırılması hatasının nasıl biçimlendiği üzerinde durabiliriz.

Mücadele ve siyasetle kurulan hatalı ilişki ve doğrular

Toplumun örgütlenmesi zemininde yeni-devrimci toplumsal sistem kurma iddiasıyla bu göreve aday olan devrimci hareketin yaptığını düşündüğümüz hata şudur; kendisini salt bir mücadele unsuru-örgütü-partisi-gücü olarak algılama, kabul ettiği bu algıyla hareket etme ve kendisini salt mücadele göreviyle sınırlayan ya da bir biçimiyle kendisini yalnızca pratik-fiili mücadele aracına indirgeyip bu niteliğe sığdıran objektif kavrayış ve pratiğe sahip olmaktır. Kuşkusuz ki, siyasi iktidar gibi temel bir amaç ve hedefe sahip olan devrimci hareket mücadeleden muaf değildir, olamaz da. Öyle ki, bu zemin ve özelliğini yitirmesi, bütün iddiasından kopması anlamına gelir. Bunda bir sorun yok. Fakat, geniş toplumsal kitleleri etkileyen, kucaklayan, onları kazanıp birleştirmeyi, örgütleyerek seferber etmeyi amaç edinen, bu amaç ekseninde ve bu amaca bağlı olarak en geniş çerçevede bir siyaset yürütme ve siyasetin en geniş biçimlerini kullanması gerekirken, bunu yapmayarak, sadece mücadele aracı olma bakış açısına göre hareket ederek gerçek rolünü tam olarak sergileyememekte, üstüne düşen görevi başarılı biçimde yerine getirememektedir. Yanlış yapıyoruz dediğimiz nokta tam da budur…

Siyasi bir hareket, genel bir siyasi planla hareket eder; devrim programına sahip olması da bu manaya gelir. Lakin, devrim programına, bu anlamda devrim planına sahip olsa da pratik davranışta veya pratik politikada objektif olarak bu kapsayıcı plana uygun değil, adeta toplumsal sistem örgütlenmesine bağlı en geniş siyasal faaliyetler yürütme görevini unutan ve salt mücadele aracı olma görüş açısıyla davranmaktadır. Toplumsal kitlelere öngördüğü toplumsal sistemi açıklayarak izah etme, bunun plan projesini ortaya koyarak propaganda etme, öngördüğü toplumsal sistemi mevcut sistemle kıyaslayarak üstünlüklerini kitlelere propaganda etme, geniş siyasal etki kurma, bunun için toplumsal sorun ve çelişkilere dönük çözümler ortaya koyma vb. vs. çerçevesinde siyasi bir parti gibi davranmaktan uzak kalmakta ve kitleler tarafından yalnızca bir tepki hareketi ya da marjinal hareket olarak algılanmaktadır.

Dolayısıyla sadece mücadele aracı olma bakış açısından çıkarak, ama mücadele görevini esnetmeden ve bir mücadele aracı olmayı da unutmadan, daha geniş bir siyaset çerçevesi ortaya koymak ve siyasal faaliyet ekseninin genişletip toplumsal kitlelere dönük siyaset zemininde onlarla buluşmak, toplumun sorunlarına dönük siyaset yapmak ve siyasetin tüm unsurlarını kullanmak yapılması gerekendir. Genel ifadeyle, geniş düşünmek ve siyaseti dar sınırlara hapsetmemek elzemdir… Kendimizi sadece tek mücadele biçimine hapsolmaktan kurtarmalı, sömürü ve baskının tüm ezilenler için ortadan kalktığı bir toplumsal sistemin adayı olma vizyonuyla biçimlendirmeli, bu düzeyde en geniş siyaset ve siyasal etkinlik yelpazesine oturtmalıyız. Buna uygun araç, yöntem ve biçimler kullanmalı, siyasal faaliyetlerimizle kendimizi burjuva siyasal cephenin alternatifi olarak örgütlemeliyiz…

Unutmamak gerekir ki, bizler toplumsal bir devrimle yeni bir toplumsal sistem, yeni tipte bir devlet kurma göreviyle hareket etmekteyiz. Örgütlenmemiz, siyasetimiz ve mücadelemiz bu amacımıza göre biçimlenmeli, bu amaca cevap veren yetenekte bir siyaset sergilemeliyiz. Bunun anlamı şudur; sadece dar bir örgüt olma kavrayışını geride bırakmalı, bu örgütün sorunlarıyla meşgul olan dar ufuktan kurtulmalı, amacımıza uygun bir siyasal hareket/siyasal bir parti olma vasıflarını ortaya koyan siyasal uğraşa sahip olmalıyız. Bunun için sağlam örgüt/parti elbette ön şarttır. Ancak bu örgüt ve partinin ufku kendi ekseni etrafında dönüp duran ve dar sorunlarıyla boğuşmakta anlam kazanan mücadeleyle değil, en geniş siyasal çalışmayla biçimlenen siyasi bir aktör vasfında geniş-iddialı olmalıdır…

Bir siyasal hareket dar örgüt niteliğinde kalarak siyasi görevlerini başaramaz. Bu görevlerin başarılması gerçek zeminde bir siyasal hareket niteliğinde ortaya koyacağı rolle mümkündür. Bizler dört tane üye alan, beş tane üye atan, falan noktada örgütsel sorun tespit edip tüm enerjimizi ona harcayan, diğer devrimci örgütlerle münakaşaya adanmış bir siyasal göreve saplanan, ona oportünist, ötekine reformist diyerek siyaset yaptığını sanan, birleşmeyi değil bölünüp küçük gruplara dönüşmeyi marifet sayan, bir gazete çıkararak devrimci mücadele yürüttüğünü sanan, yüz kişi yürütmekle övünen, pankart taşımakla yetinen, örgütü örgüt olmaktan öteye geçmeyen düzeyde geliştirmekle tatmin olan vb. vs. şeklindeki bir algı ve düzey ile alternatif üretemeyiz.

Devrim örgütü olduğumuzu unutmamalıyız; devrim yapmaya ve toplumsal sistemi kurmaya aday bir siyasal parti/hareket olduğumuzu bilmeli, bunu tekrar-tekrar iyi düşünmeliyiz. Örgütü/partiyi/hareketi kendi içinde geliştirmekle yetinmemeli, bunları ülke siyasetine damga vuran ve toplumsal kitleleri etkileyerek sarsıp sarmalayan bir siyasal hareket geliştirme, bir devrim hareketi yaratmaya odaklanmalıyız. Hedefimizi örgüt-örgütün kendi içindeki gelişimine indirgememeli, devrimi göğüsleyerek gerçekleştirecek bir hareket yaratmaya kilitlemeliyiz…

Mücadele ederek ve siyaset yaparak güç olabiliriz

Uzun sözün kısası şu; hiç tereddüt yok ki, bahis konusu büyük-küçük tüm görevler, tüm çalışmalar yürütülmeli ve bu yürütülenlerin hepsi de son derece değerli ve anlamlıdır. Bunları küçümsemiyor, bilakis önemsiyoruz. Ne var ki, siyasal çalışmalarımızı daha ileri hedeflere, daha ciddi toplumsal harekete ve toplumsal sonuçlara göre biçimlendirerek toplumsal ölçekte alternatif bir siyasal hareket yaratmaya odaklanmak durumundayız. Sınırlı örgüt, güç ve çalışmalarla meşgul olup büyük görevleri unutan ya da ihmal eden pozisyondan çıkmalıyız. Mesela, kapsamlı siyasal hareket olma bilinci ekseninde, birlik siyasetine sahip olmayanların büyük siyasal hareket yaratma veya olma hedefinde başarılı olması tasavvur edilebilir mi? Dar örgütüyle meşgul olup devrim kaygısını arkalayan, dolayısıyla devrimci sınıf güçlerini birleştirmeyi, demokratik-devrimci mücadeleyi büyütmeyi, buradan toplumsal bir direnç ve dalga yaratmayı tasa etmeyen bir anlayışın büyük siyasal hareket olma şansı olabilir mi? Mücadeleyi toplumsal kitlelere yayan siyasal bir hareket hedefi taşımayan bir yönelimin devrimsel dönüşüm pratiğine ulaşması mümkün mü? Dar mücadele alanına hapsolup toplumsal tesire ulaşan siyasal rol ortaya konmadan, bu düzeyde siyaset yapmayan ya da siyaseti dar dükkanıyla sınırlayıp toplumsal çehreye yaymayan bir örgüt-parti-hareket devrim örgütleyebilir mi? Toplumsal kitlelerin-halkın talep ve sorunlarıyla doğrudan bağ kurmayan ama bu kitleleri kendi ideolojik-siyasi görüşlerine adapte etmeye çalışan siyaset tarzı devrimi örgütleyebilir, bunda başarılı olabilir mi? Kitlelerin baktığı, odaklandığı, ilgilendiği ve sorun olarak yaşadığı başka, senin güttüğün siyaset bunlardan kopuk daha başkaysa başarılı olman mümkün mü?

Evet, bir taraftan mücadele etmeli, hem de en kararlısından etmeli ama diğer taraftan toplumsal kitleleri etkileyerek çevresinde toplayacak siyaseti, en geniş siyaseti yürütmeliyiz. Bu ne demektir; gerici sınıf iktidarlarının zor-şiddetine karşı devrimci zor-şiddeti örgütleyerek yürütmeli, bunun pratiğini en militan biçimlerle ortaya koymalıyız. Fakat görevi bununla sınırlamamalı; madencinin, mevsimlik işçinin, grevde olanın yanında olmalıyız. Depremde onlarla birlikte olmalıyız, üretim alanlarında konumlanmalı doğasını koruyanların en önündeki militanı olmalıyız. Sağlık ve eğitimde; akademik, demokratik haklar için mücadele eden emekçilerin, kültürel, kimlik ve cins baskısı ve kırımına karşı mücadele eden kadınların sıradan tepkicisi değil, bu mücadelelerin militanı olmayı öncelemeliyiz. Bütün bu sorun ve çelişki alanlarına ilişkin bir sözümüz olmalı, alternatif çözüm politikaları sunmalı, olanaklar ölçüsünde gerçekleştirmeliyiz. Yani siyasetimiz bu kapsamda ve derinlikte olmalıdır. İlgili sorun ve çelişkilerin kaynağının ne olduğunu anlatarak açıklayan ve çözüm öneriyle birlikte alternatifini ortaya koyan bir siyaset yürütmeliyiz…

“Gücümüz buna yetmez!” diyenler olabilir. Peki neden bu gücümüz yok? Çünkü bu siyasete sahip değiliz. Bakış açımız bu geniş gücü arkasına almayı olanaklı kılan genişlikte değil. Dar örgüt ve bunun kendi içine gömülen mücadelesiyle ilgiliyiz. Toplum sorun ve çelişkileriyle başka yöne bakarken biz başka yana gidiyoruz. Güç değilsek, bunun payıdır; bunun için güç olamıyoruz… Evet evet bizler yanlış yapıyoruz. Düzeltme şansımız ve güç olma olanağımız her zaman vardır. Yeter ki, daha geniş düşünelim, basit hesap ve kaygılara gömülüp boğulmayalım. Toplumsal kitlelerin içine girdikçe o deryada nasıl güç kazanacağımızı göreceğiz. Mücadele ederek ve siyaset yaparak güç olabiliriz. Bunun başka bir yolu yoktur.

Daha Fazla Perspektif Haberler