Bizimle iletişime geçin

Söyleşi

Kaypakkaya’nın 50. ölümsüzlük yılı | Mahir Gürz: Kaypakkaya’nın Kızıl Güzergahı Bizim İçin Bir Meşaledir! 

Komünist Önder İbrahim Kaypakkaya’nın 50. ölümsüzlük yılına ilişkin söyleşi dizisi gerçekleştiriyoruz.

Kaypakkaya’nın 68 kuşağı içerisindeki özgün yanı, 68 kuşağı ve özelde Kaypakkaya’nın tarihsel mirası, Cumhuriyetin ikinci yüzyıl tartışmaları ve Kemalizm’in günümüzdeki durumu, Kaypakkaya’nın ve 68’in günceldeki önemi gibi sorulara cevap aradığımız söyleşi dizimizin sekizinci konuğu Mahir Gürz.

SMF MYK üyesi Mahir Gürz ile gerçekleştirdiğimiz söyleşi şöyle;

İbrahim Kaypakkaya’nın katledilmesinin üzerinden 50 yıl geçti. Bugünün siyasi atmosferini göz önünde bulundurarak İbrahim Kaypakkaya’yı değerlendirir misiniz? Kaypakkaya’yı özgün kılan şey nedir?

Mahir Gürz: Kaypakkaya, Türkiye-Kuzey Kürdistan coğrafyasında yaşadığı tarihsel koşullar itibari ile ortaya koyduğu ideolojik, siyasal teorik, pratik hattıyla bu topraklarda Marksizm, Leninizm ve Maoizm’in, evrensel ideolojik, teorik bütünlüğünü ve hattını bu coğrafyada somutlaştıran, ete kemiğe büründüren ve Mustafa Suphi, TKP’sinden sonra adeta kötürüm haline getirilen devrim ve komünizm mücadelesinin perspektifini, teorisini ve pratiğini yeniden ayakları üzerine diken komünist bir önderdir. Kaypakkaya, teorisini, siyasal hattını, programını, strateji ve temel taktiklerini, somut koşulların somut tahliline dayanan bütünlüklü analizleri hem o dönemde hem de o günden bugüne evrilen, değişen ekonomik, toplumsal ve sosyal koşullara uygun biçimde bugün hala güncelliğini ve doğruluğunu yakıcı bir şekilde korumaktadır. Kaypakkaya’yı hem Suphi TKP’si ve hem de 71 devrimci çıkışından daha ileri bir boyutta anlamlandıran, özgün kılan ve nitelik anlamda o düzeyin ilerisinde bir temsiliyete, bir niteliğe, bir çizgiye evrilten esas meselenin Kaykapkaya’nın ideolojik ve teorik hattı olduğunu düşünüyoruz.

Dolayısıyla Kaypakkaya’yı, devrimci hareketimizin ve önderlerimizin, siyasal mahiyetinden ayıran, özgün kılan esas yanı onun ideolojik ve teorik hattı olduğunu çok açık bir biçimde ifade etmek gerekiyor. Kaypakkaya, Marks’tan, Lenin’e Lenin’den, Mao’ya uzanan bütünlüklü tarihsel devrim ve komünizm yürüyüşünün, bilimsel, teorik hattının diyalektik bir perspektifle kesintisiz savunusu ve onun coğrafyamız koşullarına uyarlanmasıdır.

Cumhuriyetin ikinci yüzyılına gireceğimiz bu günlerde “Demokratik Cumhuriyet” güzellemeleri ve “ulusalcı-cumhuriyetçi” medeniyet paradigmaları ve resmî ideoloji konularını Kaypakkaya’nın fikirleri üzerinden nasıl değerlendirebiliriz?

Mahir Gürz: Kaypakkaya’nın ideolojik ve teorik hattı, Marx’tan, Mao’ya uzanan kesintisiz devrim ve komünizm yürüyüşünün bilimsel teorik hattının diyalektik bir perspektifle kesintisiz bir savunusu ve onun coğrafyamız koşullarına uyarlanmasıdır. Bu yürüyüşün toplamının en ileri yani Marx’tan Mao’ya uzanan bilimsel sosyalizm teorisini en ileri düzeyde temsil eden ve Çin’de gerçekleşen Büyük Proleter Kültür Devrimi ve onda cisimleşen bilimimizin üçüncü nitel aşaması olan Maoizm düzeyinde temsil edilmesidir. Dolayısıyla Kaypakkaya’yı özgün kılan, devrimci nitelikten de daha ileri bir kopuşa evrilten esasen bu komünist teorik çizgi ve hattır. Kaypakkaya, 1972’de kendi hareketini oluştururken, onun programını, görüşlerini ortaya koyarken bu komünist çizgiyi çok berrak ortaya koymuştur. Yazılarında da geçen “Hareketimiz Büyük Proleter Kültür Devrimi’nin ürünüdür” belirlemesi tam da onun komünist çizgisinin teorik çerçevesinin ana hattını belirleyen bir eksendir. Kaypakkaya’nın özgün ya da devrimci komünist maiyetinin esas önemli tespitlerinden biri de devletin niteliği, cumhuriyetin niteliği ya da tarihsel miras anlamında ortaya koyduğu sarsılmaz devrimci fikirlerdir. Bu anlamda Kaypakkaya, yıkıcıdır. O dönem burjuva devlet ve cumhuriyetin karakteri, Osmanlı Devleti ile cumhuriyet arasındaki sarsılmaz, kopmaz, ideolojik siyasal bağ, burjuva cumhuriyetin sınıfsal karakteri, hangi sınıflara dayandığı, hangi sınıfları hedef aldığı gibi bütün temel meselelerde Kaypakkaya, çok keskin, çok net, bir teorik ve pratik devrimci eleştiri ortaya koymuştur.

Kaypakkaya’nın devrimci, yıkıcı eleştirileri o zamana kadar sol ve sosyalist hareket üzerinde hegemonya kuran ve egemen olan bütün o burjuva ve küçük burjuva anlayışları da ideolojik anlamda yerle bir etmiştir. Sol, sosyalist hareket üzerindeki o burjuva kamburları ve tortuları bize göre yıkmış ve paramparça etmiştir. Kaypakkaya’nın işkence hanelerde hunharca katledilmesinin esas nedenlerinden biri de budur. Kaypakkaya, burjuva Kemalist Cumhuriyet’in, burjuva Kemalist devletin ve onun sınıfsal karakterinin ideolojik kodlarına değinmiştir, ideolojik kodlarını okumuştur ve devletin ideolojik kodlarını devrimci bir temelde teşhir etmiştir. Yani görünmeyeni gün yüzüne çıkarmıştır, deşifre etmiştir ve o güne kadar ki ve hala devam eden burjuva Kemalist Cumhuriyeti, kitlelere, işçi, sınıfına, ezilenlere, ilerici, demokratik bir kazanımmış gibi sunan, onu destekleyen ve ona politik anlamda ileri misyonlar biçen burjuva aydınlanmacı ve kalkınmacı paradigmalar maalesef halen devam ediyor. Bu anlamda Kaypakkaya köklü bir kopuşu ifade ediyor.

21 yıllık AKP iktidarı dönemindeki ılımlı İslam ve yeni Osmanlıcılık fikri dolayı ile Kemalizm yeniden halkın gündemine sokuldu. Kemalizm’in günümüzdeki durumunu Kaypakkaya’nın tespitleri doğrultusunda değerlendirir misiniz?

Mahir Gürz: 21 yıllık AKP iktidarının yarattığı siyasal İslam gerçekliği ve onun siyasal karşıtlığı üzerinden sol, sosyalist kesimlerin hemen hemen önemli bir bölümü, burjuva Cumhuriyeti daha ileri bir pozisyonda desteklemekte, methiyeler düzmekte ve onda ilerici, devrimci birikimler, kazanımlar çıkarılmaya çalışılmaktadır. Tabii ki biz onun ideolojik nedenlerini biliyoruz. Hangi ideolojik eksenden, çerçeveden beslendiğini biliyoruz. Bunun esas olarak burjuva aydınlanmacı, ilerlemeci, modernist çizgiden kopamamanın bir ürünü olduğunu düşünüyoruz. Maalesef bu çizgi hala devam ediyor. Bizler bugün bu değerlendirmeleri, burjuva Cumhuriyete bu anlamda onun niteliğini yadsıyan, gerici faşist karakteristik ve sınıfsal mahiyetini yadsıyan ters düz eden bütün burjuva anlayışları Kaypakkaya’nın tam da bilimsel, teorik, devrimci çizgisine ve teorik hattına yaslanarak dün olduğu gibi bugünde açıktan reddediyoruz. Burjuva Cumhuriyetin ve devletin niteliği faşisttir, gericidir, soykırımcıdır, katliamcıdır. Sadece Osmanlı’dan Burjuva Cumhuriyet’e geçiş anlamında güdükte olsa ileri bir adım da olsa ileri bir muhtevada taşısa burjuva cumhuriyetin karakteristik, sınıfsal özelliği hiçbir şekilde demokratik, devrimci ve ilerici bir mahiyet taşımamaktadır. Hem Cumhuriyetin Osmanlı’dan devraldığı gerici, katliamcı ve soykırımcı gelenek hem de cumhuriyetin kuruluş süreci ve hem de cumhuriyetin 70- 80 yıllık tarihsel sürecine baktığımızda burjuva Cumhuriyetin sınıfsal karakteri, gerici maliyeti, katliamcı ve soykırımcı geleneği ve tekçilik üzerine kendini inşa eden ideolojik politik hattı tarihsel gelişmelerle ve sosyal yaşamın kendisi açısından da çok açıkça ortaya serilmiştir.

Kaypakkaya’nın Osmanlı’dan Cumhuriyet’e, Cumhuriyet’in tarihsel sürecini de değerlendirirken özellikle burjuvazinin yani Türk egemenlik sisteminin ideolojik, siyasal karakteri ve onu temsil eden gerici blokları tarif ederken ortaya koyduğu çok berrak ve deşifre ettiği bir politik gerçeklik var. Osmanlı’dan Cumhuriyet’e özetle 1945 sonra CHP’nin içinden çıkan Demokrat Parti özgülünde cisimleşen burjuva bloklar arası ayrışma ve dalaş o günden bugüne kadar her tarihsel dönemin politik ve toplumsal ilişkileri, ihtiyaçları, özellikle uluslararası sermayenin stratejik konumlanışının bir gereği olarak değişik biçimler alarak bugünlere kadar gelmiştir. Osmanlı ve devamı olan cumhuriyetin tarihi aynı zamanda onun sınıfsal mahiyetini ve gerici burjuva karakterini temsili ve sömürü ilişkilerinin devam ettirilmesi üzerinde sürekli iki kampa bölünen ve iki kamp arasında sürekli bir dalaş ve çatışma süreciyle sistematik hale gelen bir burjuva cumhuriyet gerçekliği var. Bu burjuva kamp ya da bloklar arası çatışma ve dalaşın özü iktidar savaşımıdır. Meselenin esas yanı, burjuva gericiliğini ve sömürü ilişkilerini, sermayeyi kimin en iyi şekilde temsil etme kaygısından ileri gelmektedir.

Bu durum, her dönemin tarihsel koşullarında hem uluslararası ve onun o dolaylı bir etkisi ya da yansıması olan ulusal ölçekte gelişen toplumsal çelişkiler, ekonomik çelişkiler yani bir dizi ekonomik ve siyasal toplumsal koşulların ürünü ve ihtiyaçları olarak olgunlaşmaktadır, ortaya çıkmaktadır. Bu anlamda da bu burjuva klikler arası savaş tarihsel olduğu gibi günümüzde de geniş yığınların, demokratik, ekonomik, siyasal özlemlerini, taleplerini burjuva, pragmatist bir pencereden değerlendirerek, ele alarak bu geniş yığınların tepkilerini kendi burjuva klik dalaşına payanda yapan ve geniş yığınları kendisine yedekleyen bir gerçeklikle hareketli etti. Yani cumhuriyetin tarihsel sürecine bütünlüklü baktığımızda bunu çok açık görürüz. Cumhuriyet dönemi bunun bir örneğidir. Maalesef sadece AKP karşıtlığı üzerinden siyaset yapma ve onun yirmi yıllık yarattığı yeni Osmanlıcılık ve siyasal İslam karşıtlığı üzerinden burjuva Kemalist Cumhuriyet ideolojisi yeniden daha ileri bir düzeyde alternatif ve adres haline gelmiştir.

Dünya, Türkiye ve Kuzey Kürdistan devrimci hareketin içinde bulunduğu durumu göz önüne alırsak 68 kuşağı ve İbrahim Kaypakkaya bize neyi öğütlüyor?

Mahir Gürz: Türkiye-Kuzey Kürdistan komünist hareketinin de parçası olduğu Uluslararası Komünist Hareketin bir kriz geçirdiği, bir kriz içerisinde olduğunu çok açıkça belirtmek gerekiyor. Coğrafyamız devrimci ve komünist hareketinin bütün bölükleri de enternasyonal anlamda devrimci ve komünist hareketin yaşadığı siyasal kriz halinin bütün ağır sancılarını yaşıyor. Dolayısıyla emperyalist kapitalist dünya gerçekliğinin savaş, işgal, sömürü ve talan politikalarına rağmen yani artık yaşadığımız evreni bir bütünüyle uçuruma sürükleyen, yaşadığımız evreni bir cehenneme çeviren kapitalist barbarlığın bütün yıkıcı sonuçlarına rağmen emperyalist kapitalist sistemin halen kendisini bir şekilde var edebilmesinin esas sebebi enternasyonal anlamda devrimci-komünist hareketin zayıflığından kaynaklıdır. Dolayısıyla bu dönemin stratejik görevlerinden birinin geçmiş bütün enternasyonal deneyimler, birikimler ve kazanımların muhasebesi, tecrübesi ve devrimci eleştirisi üzerinden yeni bir komünist enternasyonalin oluşturulmasının komünistlerin önündeki acil ve temel görevlerden biri olduğunu açıkça belirtmemiz gerekiyor. Bu anlamda bunu aşmanın da hem enternasyonal anlamda ve hem de coğrafyamız anlamında bu krizi aşmanın ideolojik, teorik hattının ve yönteminin tam da Kaypakkaya’nın çizgisinde olduğunu ya da Kaypakkaya’nın yaşadığı tarihsel dönem itibariyle MLM’nin bütün tarihsel sürecinin bütün birikimlerini, kazanımlarını diyalektik bir perspektifle, metotla ele alıp onun üzerinden kendi stratejisini, ideolojik politik hattını oluşturmasıyla alakalı bir durumdur.

Dolayısıyla bizimde bugün bu krizi aşmamızın ve yeniden devrim hareketini, komünist hareketi maddi bir güç haline getirmenin, yeniden örgütlemenin ve yeniden bir devrimci çıkış yaratmanın ideolojik, teorik hattının, silahının, metodunun tam da Kaypakkaya’nın ideolojik mahiyetinde, Kaypakkaya’nın metodolojisinde ve Kaypakkaya’nın sürekli durmaksızın devrimin güncelliğini arayan ve devrimin teorik, pratik ve diyalektik bütünlüğünü merkeze koyan ideolojik çizgisiyle ancak aşılabileceğini düşünüyoruz..

Bu anlamda komünistlerin, devrimcilerin sarılacağı adres olarak ufkunu çevireceği yer bellidir. Başka yerlere bakmaya gerek yok. Kendi krizimizi aşmamız, yeniden Marksizm, Leninizm Maoizm’e sarılmaktır. Kaypakkaya’nın kızıl güzergahı bugün de bizim için bir meşaledir. Bugün de bizim yolumuzu aydınlatıyor, aydınlatmaya devam ediyor.

Daha Fazla Söyleşi Haberler