Takip Et

Makale

KESK’e KESK içinden eleştiri ve öneriler

Eksik ve noksanlarına rağmen hak arama mücadelesinin bir parçası olan Kamu Emekçileri Sendikası Konfederasyonunun (KESK) değerleri ile bizimdir.

Emekçi sınıfının üzerine kabus gibi çöken 1980 Askeri Faşist Darbesi sonrası ekonomik politikalar 90’lı yılların başında memurları kendi aralarında konuşmaya ve örgütlenmeye itti. Sendika kurma hakkı olmayan memurlar dernekler üzerinden bir araya geliyordu. İlk olarak eğitim iş kolunda bir araya gelen memur sınıfı daha sonra diğer iş kollarında da bir araya gelerek KESK’i oluşturdular.

İlk olarak 28 Mayıs 1990’da Eğitim iş kolunda (Eğit-İş) kuruldu. Tarih 8 Aralık 1995’e geldiğinde bedeller ödeyen ve faili meçhul cinayetlerde birçok kurucusunu kaybeden KESK artık memur sınıfının örgütlü gücünü oluşturuyordu. O dönem tek ve bir sendika olması nedeniyle içerisinde birçok siyasi düşünce ve tarafı bir arada bulunduruyordu. Siyasi görüşü muhafazakâr veya milliyetçi olan memurlar KESK üyesi oluyordu. Bunun temelinde yatan sebep ise memurların sosyal ve ekonomik özlük haklarını savunma KESK’in önceliği halini almasıydı. Kısacası KESK, özlük hakların iyileştirilmesi, sosyal hakların verilmesi ve alım gücünün iyileştirilmesi gibi esas temellerini bu zeminde oturtmuş bir yapıya sahipti.

Söz konusu yıllarda hükümet faili meçhul cinayetler ve köy boşaltmaları ile faşizmi kitleler üzerinde en derine kadar yaşatıyordu. Bu süreçte baskılar artıkça toplumun örgütlenmesi her alanda artıyordu. Öğrenci eylemleri, memur eylemleri, işçi grevleri meydanları dolduruyordu. KESK bu durumun bir parçası olmasının dışında; söz sahibi ve hak arayışında bir öncülük misyonuna sahipti. Bir örnek verecek olursak; 26 Haziran 1996’da Refah-Yol hükümeti kabinesini kurar kurmaz işe memura yüzde 50 zam yaparak başladı. Buna devamla 6. ayda yüzde 30 ve yüzde 25 zam yaparak o zamanki durumda 100 TL alan bir memura 257 TL maaş sağlanmıştı. Ekonomik krizin bedelini ödemek istemeyen geniş kitleler dönemin enflasyonu altında eziliyor, söz sahibi olan sendikalar masada pazarlık yaparak dirençli ve doğru bir çizgi üzerinde ilerliyordu. 2000’li yıllarda her 3 memurdan birisi KESK üyesi iken birçok iş kolunda toplu iş görüşmelerinde yetkili sendika olarak katılıyordu.

1996-2000 yıllar arası devrimci ve muhalif sendikaların durumunu izleyen devlet aklı tedbiri elden bırakmamak için mantar gibi çoğalan sendikalar kurmaya başladı. Bu sendikalar bir süre sonra a partisine yakın b partisine yakın diye emekçi kesimleri ayrıştırmaya yol açtı. Özlük hakları için mücadele etmek yerine bir ideolojinin temsilcisi olma hastalığı tam da bu dönem ortaya çıktı. KESK’te bu durumdan etkilenen sendikalar arasındaydı. Sonuç olarak sendikalı her üç kişiden birinin KESK’te örgütlendiği dönem çok ama çok geride kalırken, 2022 itibari ile bu sayı on iki kişiden bir seviyelerine düştü. Üstelik bu 20 yıl içerinde kamuda çalışan sayısı da altı yüzbinlerden bir milyon yedi yüz binlere çıkmış durumda.

Bugünün KESK’ine bir dizi eleştiri

KESK kuruluşunda var olan en temel örgütlülük ilkesini; sosyal, ekonomik ve özlük haklar için mücadeleyi bir kenara bırakmıştır. Tüm sendikalarda olduğu gibi, KESK’te de sendikalara bakıştaki politik zeminin de zayıflaması ile sendikaların esas faaliyetlerinin gölgede bırakacak kadar siyasi grup çıkarları ön plana çıkmış durumda.

Sendikada yönetici olmak isteyen bir üyenin, önce herhangi bir siyasi parti yada kesime üye veya taraftar olup olmadığı yönetim konusunda önemli bir etken olmuş durumda. Daha sonra bu tarafların pazarlık süreci başlıyor. Taraflar arası ittifak görüşmeleri ile devam eden sıkı bir pazarlık süreci, bazen açık bazen kapalı kapılar arası grup çatışmaları ile sürüyor. Son aşamada artık taraflar kesinleştikten sonra isimler üzerine bir tartışma süreci başlıyor. Kimin başkan veya sekreter olacağı yönetimlerde kimlerin yer alacağı tartılıp karar veriliyor.

Sendikanın bürokratik işleri olan, başkan, üye, delege vb. durumlara da olağanca yansımış ve yukarıda da belirttiğimiz gibi bürokratik işleyişte söz sahibi olma ve/veya delege çoğunluğunu sağlama sendikanın tüm çalışmalarını sekteye uğratıyor, kamuoyunda sendikaya karşı bir ön yargı oluşturuyor.

Üstelik delege usulü seçim sistemi yüzünden  üyelerinin karar almada söz sahibi olmadığı bir süreç işliyor. Düşünelim ki iş yerinde sendikalı olan bir birey sendikanın aldığı bir karardan haberi olmuyor, talepler üzerinden değil yönetimin belirlediği gündemlerden bir eylem etkinlik oluşuyor. Karar alıp eyleme dökmede kendisini var edemeyen üyeler giderek pasifize olup umudunu kaybederek etkisizleşiyor. Bir süre sonrada sendikadan ya istifa ediyor ya da giderek kutusuna çekilmiş bir halde bekliyor.

Bu sorunlu durumu birkaç kelime ile özetlersek grupçu, bencil, dar bir yönetim oluşturma şekli ve onun sendikal örgütlenmesi olarak ortaya çıkıyor. Olması gereken sendikanın önceliklerinin dar grupçu çıkarlara kurban edilmemesi.

Bir başka sorunda şu: Özlük hakkı aramada ve yönetime girmede sendikalarda profesyonel bir örgütlenme modeli oluşturulamıyor. Bir sendika düşünelim ki yönetim ve iş yeri temsilcileri sendikaya üye kazandırmak için yeterince donanımlı değil. Bunun birçok nedeni var ama en önemli nedeni iş yeri temsilcisinin geri pozisyonu ve bilinç düzeyindeki eksiklik.

Uzun süre KESK yönetimde yer alan bir arkadaş ile yaptığımız sohbette durumu şu şekilde özetliyor; “sendikamızın kurulduğu günden beridir siyasal grupların varlığı söz konusuydu. Kitlesel olarak Kürt ve Alevilerden oluşan bir yapıya sahiptik. Şimdilerde korku ve ikballerinden dolayı sendikamızdan ayrıldılar. KESK eskiden siyaseti daha açık ve daha yoğun yapıyordu. Şimdilerde daha apolitik tutum alıyor. Daha çok ücret ve özlük haklarına ağırlık veriyor. Söylemde diğer sendikalara benzemesinden kaynaklı farkı fululaşmış haldedir. Yönetim ve delege tartışmaları eskiden daha fazlaydı. Tam tersine şu an iş yeri temsilcisi ve delegesi bulunamıyor. Çünkü önemli bir dinamik yitirilmiş sadece genel merkezdeki profesyonellikten kaynaklı kamuoyunda görünür haldeyiz.”

Sohbetin kısa özetine göre bahsettiği durum bir değerlendirmeden çok öz eleştiri ağırlıklı bir yaklaşımdı diyebiliriz. Fakat bugün yaşanan sorunun salt bir “Şimdilerde korku ve ikballerinden dolayı sendikamızdan ayrıldılar. KESK eskiden siyaseti daha açık ve daha yoğun yapıyordu” şeklinde açıklanması doğru bir tespit değil kanımca.

Sendikada kuruluşundan bugüne kadar var olan siyasi grupların varlığı esasta sorun teşkil etmese de bu gün sendikalara yönelik bakış açısında bir zayıflamanın olduğunu kabul etmek gerekiyor. Eskiden politik atmosferinde yüksek olması ile direkt bağlantılı olarak sendikalarda dar grupçu çıkarlar yerine sendikanın esas çalışma prensibi daha öndeydi. Bu sorun sadece KESK için değil tüm meslek örgütleri ve odaları içinde geçerli.

KHK sürecinde ise şunları ifade etmekte fayda var. Son yıllarda AKP-MHP iktidarı ve KHK ile yaşananlardan sonra sendikadan ayrılma ve istifaların çoğaldığı doğru bir tespit. Fakat bu sadece korku imparatorluğu ile izah edilebilir bir durum değil.

Söz konusu ihraçlar sonrasında KESK dayanışma amaçlı sendikadan ihraç edilen meslektaşları için işe dönene kadar destek vermişti. Bu dayanışma kültürü örnek alınası bir durum iken sendikanın ihraç edilen arkadaşlar için işe geri dönme halinde ödenen desteği geri talep eden bir belgenin imzalanmasını istemesi bir o kadar kırıcı bir tutumdu. Zaten sendikalı olup ihraç edilen politik kadroların işe döndükleri zaman bu desteğin karşılığını vermeyeceğini düşünmek ve bu belgenin imzalanmasını talep etmek etik olmayan kırıcı bir davranış örneğidir. Ayrıca insanların korkması kadar doğal ne olabilirdi ki? Sendikaların bu süreçte yapması gereken üyelerine korkmanıza gerek yok birlikte olursak birleşirsek kazanırız demesi gerekmez miydi? Bu sorunun muhatabı ebetteki salt bir yönetim kadrosu değildir. Düşünce sistematiğinin kendisidir.

KESK’e öneriler…

Her ne kadar bir eleştiri- özeleştiri kültürü oluşturmuş olsak da sendikalardaki genel durum rahatsız edici haldedir. Bir KESK üyesi olarak sorunların çözümüne dair öneriler oluşturmakta fayda var. Çözümsüzlük halini ortadan kaldırmak için en içten ve en doğru tespitleri yapmak ve çözümü önerilerle güçlendirmek gerekiyor. Başlangıçtan itibaren yapılması gerekenleri şöyle özetlemekte fayda var;

Sendikalardaki seçim düzeni değiştirilmelidir. Teknolojik gelişim dikkate alınarak çarşaf listelerde herkesin aday olabileceği seçimler yapılmalıdır. Delege yerine sendika üyesi herkesin oy vereceği bir seçim sistemi getirilmelidir. Büyükşehirlerde şube sayıları azaltılmalı birleştirilmelidir. Böylece sendikaların maddi külfeti azaltılmalıdır. Örneğin Ankara’da Eğitim-Sen 5 ayrı şube ile temsil edilmektedir. Oysa üye sayısına oranla Ankara’da iki şube yeterlidir. Şube yönetiminde yer alan en az üç yönetici ücretsiz izine ayrılmalı, en son aldıkları maaş bordosuna göre sendika tarafından maaş alarak yönetimde oldukları sürece işyerlerine giderek sendika örgütlenmesi yapmalı, sendikanın amacı-mücadelesi anlatılmalıdır. Şube denetim kurulu bu çalışmaları aylık denetlemeli, incelemeli, raporlaştırmalıdır. Şube yönetimi işyerlerinde yaşanan sorunlara dair eylem ve etkinlikleri koordine etmelidir. Genel gündeme dair toplumsal muhalefetin sözcülüğünü politik zeminde kapsayıcı bir dil kullanarak yapmalıdır.

Bunlar şube bazında olması gereken eksik ve noksanlardır. Bir bütün olarak değerlendirildiği zaman en kapsayıcı çözümler, meslek örgütleri ve sendikalarda yaşanılanları iyi bir gözden geçirmek ile mümkündür. Mevcut seçim sistemi bireylerin sendika ile bağını azaltmaktadır. Ancak yeni yapılacak bir model ile bu aşılacaktır.

Sendikanın genel merkezine dair de bir takım yenilenmeler gerekmektedir. Bugünkü koşullarda politik niteliği yüksek olan KESK genel merkezi pratik anlamında geri bir durumdadır.

KESK genel merkez yönetimin yapması gerekenler ise; en az üyesi olan bölge ve illerin tespit edilerek, bu bölgelerde genel merkez üzerinden görevlendirmeler yapılmalı en az üyesi olan il ve bölgelerde analizler oluşturulmalıdır. Bölgedeki mevcut üyeler ile yüz yüze görüşülmeli eğer imkân bulunamıyor ise bu durum iletişim araçları ve teknolojik alt yapılar ile sağlanmalıdır. KESK için merkezi politikaların belirlenmesinde üyelerin talep ve görüşlerini dikkate alacak web sitesi üzerinden anketler düzenlenmelidir. Söz konusu bu analizler ile politikaların temeli oluşturulmalı güncel değerlendirmeler kapsayıcı olacak şekilde gündemleştirilmelidir.

KESK için “sendika iş yerinde ortaya çıkar” söylemi hala geçerlidir. Ancak seksenli yılların sendikacıları ne yazık ki ya çok geri kalmış ileri olanlar ise emekli olmuştur. Bu sebeple sendikalar bir okul tarzınıza dönüşmeli, hak arama yöntemleri ve sendikal mücadelenin nasıl olması gerektiği üyelere aktarılabilmelidir. Bunun için sendikaların merkezi eğitim çalışmaları oluşturulmalıdır. İş yerlerinde var olan üyelerin her biri sendikasının politikalarını ve hak arama mücadelesini böyle şekillendirmelidir. Genel merkezin yapacağı bu çalışmaları en az üç ay olarak raporlaştırılıp denetim kurularak eksik ve noksanları belirlenmelidir.

Bugün bir hastalık halini alan takvimsel etkinlikler ne yazık ki sendikalar ve meslek örgütlerini hatta siyasi kurum ve yapıları dar bir çıkmaza sokmuştur. Belirli gün ve haftalar kapsamında yapılan pratik çalışmalar esas olan sendikal örgütlenmeleri geri bir noktaya itmektedir. Eskiye dair ne varsa tecrübe edilip yenilenmesi elzemdir. Eksik ve noksanlarına rağmen hak arama mücadelesinin bir parçası olan Kamu Emekçileri Sendikası Konfederasyonu (KESK) değerleri ile bizimdir. Yaşasın mücadelemiz, yaşasın KESK…

Ziya Cebeci

Makale konulu diğer haberler