
Yazar, şair, ressam Muzaffer Oruçoğlu’nun içinde Avusturya Edebiyatına dair yazılarından oluşan kitabı “Avustralya Edebiyatından Portreler” Sancı Yayınları’ndan çıktı.
Oruçoğlu’nun “Büyük Britanya İmparatorluğu’na ve onun kültürüne karşı kendi bağımsız kişiliğini oluşturmaya çalışan bir edebiyatın önemli simalarından bazılarını dilim döndüğünce anlatmaya çalıştım” dediği çalışma, klasik sömürgecilik dönemden modern döneme dair incelemelerin olduğu kitap, Avustralya Edebiyatına dair önemli bilgiler içeriyor.
Muzaffer Oruçoğlu’nun “Avustralya Edebiyatından Portreler” adlı kitabı için yaptığı değerlendirme şu şekilde;
“Avustralya edebiyatı, sömürgeleştirilen kıtanın ilk göçmenlerince başlatılıyor. Çoğu mahkûm olan, toprak, orman ve maden sahalarında akıl almaz bir güçle çalışan yığınların emeği bu edebiyatta gülümsüyor. Kadınlar hem tarlalarda hem de kurulan ahşap çiftlik evlerinde yapayalnız çalışıyor. Yapayalnız diyorum çünkü kocaları çalışmak için ormanlara, sömürge aristokrasisinin çiftliklerine, ulaşım işlerine, kömür ve altın ocaklarına gitmişlerdir. Çiftlik evlerinde kadınlar çocukları ve kitaplarıyla baş başadırlar. Her çiftlikte, gemilerle gelen İngiliz edebiyatının klasikleri başta olmak üzere Avrupa klasiklerinden kitaplar vardır. Batı Avrupa’yı içine alacak kadar ıssız ve “vahşi” olan bu kıtanın çiftlik evlerini aydınlatan iki kaynak vardır: kandil ve kitap. Kitabı en çok okuyanlar kadınlardır. Hem kendilerine hem de çocuklarına yönelik olarak okumaktadırlar. Bundan dolayıdır ki Avustralya edebiyatı, kadın yazarların sayısı açısından dünya edebiyatının başlarında yer alıyor. Birkaç istisna hariç, her Avustralya yazarının ilk edebiyat öğretmeni, anası veya dadısıdır.
Avustralya edebiyatının iki yüzü vardır: göçmen ve yerli, beyaz ve siyah. Kadın yazarların önde olduğu yerli edebiyatın konusu, köle efendi, Aborjin beyaz karşıtlığına dayanıyor. Kırım, dıştalanma, çalınan kuşak, tecrit ve yalnızlaşma, yani bir bütün olarak siyah yaşamın parçalanışı, kamplara dolduruluşu, kanlanarak zincire vuruluşu bu edebiyatın ruhuna siniyor, dokusunda yer alıyor.
Avustralya edebiyatının kilometre taşları olarak gördüğüm bazı portreleri anlatırken, her iki yüzü de kucaklamaya gayret ettim. Başarılı olabildim mi buna okur ve zaman karar verecektir.”
